Çanakkale Kent Konseyi Genel Kurulu’nda “Adaylar Anlatıyor” programı 5 Mart 2014’te gerçekleştirildi. Programa AKP, BTP, CHP, DSP, HDP, MHP, Saadet Partisi’nden 7 başkan adayı katıldı.
Toplantıyı yöneten Kent Konseyi Başkanı Saim Yavuz toplantı sonrasında Aynalı Pazar’ın sorularını yanıtladı:
“Adaylar Anlatıyor”a katılan ve bu kentin belediye başkanlığına talip olan adayların performanslarını değerlendirir misiniz?
Adaylar genel olarak seçim sürecine iyi hazırlanmışlar. Daha önceden kendilerine gönderdiğimiz sorular için de çalışmışlar gibi göründü. Kuşkusuz adaylar arasında sorulara verilen yanıtlar bakımından farklılıklar vardı. Öte yandan yanıtlar benzerlikler de içeriyordu. Bana biraz farklı düzeylerde, heyecanlıydılar gibi geldi. Bu tabii ki normal ve iyi birşey diye düşünüyorum. Sorulan sorulara verilen yanıtlar tam anlamıyla sorulardan beklentileri karşılamadı. Soru dışına taşan açıklamalar da oldu, ama bunu da siyasetin doğal sonucu olarak görüyorum. Zamanı iyi kullandılar. Adaylık yarışmasında öne çıkan, sanıyorum ki herkesin aynı kanaati paylaştığı ve şu anda belediye meclisinde temsiliyeti olan 3 partinin adayları tecrübeleriyle ve projeleriyle diğer adaylardan farklıydılar.
Farklı görüş ve anlayışları olan partilerin adaylarının yanısıra üyelerinin de kalabalık bir şekilde katıldığı bu toplantı, ülkede yaşananlardan çok farklı bir görüntü ortaya çıkardı. Herkes adayları ilgiyle dinledi, alkışladı. Bir çatışma yaşanmadı. Bu çok önemliydi. Böyle bir sonucu bekliyor muydunuz?
Neden başka türlü bir sonuç yani, kavganın, çatışmanın, bağırtının çağırtının olduğu bir sonuç olsun ki? Neden böyle bir düşünce, öncelikli olarak aklımıza gelsin ki? Bu kentte yaşayanlar; meydanları sokakları, mekânları, okulları, hastaneleri, işyerlerini ve benzeri aklınıza ne gelirse kısacası bütün kenti kullanmıyorlar mı? Hepimiz bu kentin nimetlerini sıkıntılarını aynı şekilde yaşamıyor muyuz? Kent bizi, “şucu, bucu” diye ayırıyor mu? Ve kent bize partimize, kültürümüze, kimliğimize, inançlarımıza göre mi muamele ediyor? Fırtınalar, yağmurlar kimimize değiyor, kimimize değmiyor mu? Biz, bu kentte yaşayanlar, bütün bunları yaşarken birbirimizle sarmaş-dolaş yaşarken, kürt ustanın pişirdiği ekmekten türkler olarak yerken, türk şoförün sürdüğü otobüste kürt olarak yolculuk yaparken, türklerin,kürtlerin/ alevilerin, sunnilerin hizmet verdiği belediyeden, valilikten ve özel sektörden hizmet alırken; hizmet verenlerin ve hizmet alanların akıllarına hiç böyle şeyler geliyor mu? Güle oynaya, söylenerek, kızarak, tartışarak kimi zaman; işimizi gücümüzü yapıyoruz. Anlaşılmaz olan iş siyaset alanına geldiği zaman birdenbire değişiveriyoruz. Paylaştığımız koskoca bir hayatı bir kenara atıyoruz ve neredeyse ölümüne bir halin içine giriyoruz; neden? Sadece ve sadece dile getirilen farklı düşünceler yüzünden birdenbire aynı masalarda oturup çay içenler, aynı kaldırımdan yürüyenler “düşman” olup çıkıyorlar; neden? Neden böyle bir durum var? Bence, bu durum “gerçek” olan bir durum değil. Gerçek olan, bizim biraz önce söylediğim gibi bu kentte birlikte yaşadıklarımızdır. Neden, bu birlikte yaşadıklarımız gerçeğini esas alarak siyaset alanında da aynı tavır, aynı tutum, aynı yaşam şeklimiz devam etmesin? Tabii ki, hepimiz kendimizce biliyoruz çatışmanın, kavganın neden çıktığını, neden çıkarıldığını, neden kışkırtıldığını? Bunları bilerek, olumlu düşüncelerle, olumlu adımlar atmak için elimize yapışan mı var? Bence yok. Elimize, aklımıza yapışan tek şey kendimiziz aslında. Kendi siyaset yapma kültürümüz, kendi önyargılarımız kendimizi mahkûm ediyor. Hepimiz söylüyoruz değil mi: “farklılarımızla bir arada yaşamak” diyoruz, “biz bu ülke için türküyle, kürdüyle, lâzıyla, çerkeziyle canımızı birlikte verdik” diyoruz. “Biz kardeşiz” diyoruz. Ee, bunu diyenler neden Mehmet Akif Ersoy Tiyatro salonunun tribünlerinde, neden bir masanın etrafında kardeş kardeş oturmasınlar? Otururlar. “Otururlar” diye düşünürseniz otururlar, bu kadar basit çünkü, ortada bir “sorun” yok ki. Sorun “bizde”. “Biz” sorun olmaktan çıkarsak ortada sorun kalmıyor zaten. Onun için neden başka bir türlü sonuç bekleyelim ki! Evet ben bu sonucu bekliyordum: “İnsanlar gelir, adaylar düşüncelerini söyler, taraflısı tarafsızı, izleyenler de dinler alkışlar ve gider” diye düşündüm. Ve nitekim öyle de oldu. Bunun partilerimizin yöneticileri, partililerin tutumları sayesinde de olduğunu söylemeliyim. Onlardaki aynı pozitif tutumlar da belirleyiciydi. Emniyet mensuplarına da ayrıca teşekkür ederim. Burada esasında ortaya bir kez daha çıkan ve görülen Çanakkale’nin demokratik kültürü ve ortak yaşam anlayış düzeyidir. Bu düzeyimizin korunarak geliştirilmesi için çabalamalıyız. Kutuplara itici, ötekileştirici, müdahaleci anlayışları unutmalıyız diye düşünmekteyim. Bütün bunların “iyimserlik” olarak nitelendirilmesinden endişe duymam, iyimserim, ama “saf” da değilim.
“Adaylar Anlatıyor” Kent Konseyinin başarılı etkinliklerinden biriydi. Bundan sonraki çalışmalarınız neler olacak?
Meclislerimizin ve çalışma gruplarımızın gerçekleştirecekleri, sürdürdükleri çalışmalar var. Farkında mıyız bilmiyorum, ama kentimize 3 yeni sürgit olabilecek, şenlik-festival kazandırdık. Farklı sivil toplum ve resmi kuruluşlarla birlikte ortaklaşa gerçekleştirilen ve bu yıl 5.si yapılacak olan “Yemek Kültürü Festivali”, 4.sü yapılacak olan “Atikhisar Şenliği” ve 3.sü yapılacak olan “İlyada Kırkyama Çanakkale Buluşması” kentimizin sosyal-kültürel ve ekonomik yaşamına katkı sağlayan büyük etkinliklerdir. Özellikle turizmci kuruluşlarımızın bu etkinlikleri takip etmesini ve takvimlerine kaydetmesini öneririz. Bunlar yapılırken bizim esas işimiz olan “halkın, kent için alınacak kararlara katılması”na yönelik çalışmaları sürdüreceğiz. Özetle “kentimizi birlikte yönetmek” için belediye ile hemşehrilerimiz arasında karar süreçlerinin her aşamasında sağlam bir köprü oluşturmaya ve olmaya gayret edeceğiz. Bunun yapısal organizasyonunu tamamladık. Mahalle Meclislerimiz ve Kadın, Gençlik, Çocuk, Engelli ve Çevre meclislerimiz etkin sorumluluk üstlenecekler. Yerel yönetimde şeffaf, izlenebilir, denetlenebilir ve hesap verebilir bir anlayışın içselleştirmesi, uygulaması ve uygulanmasına imkân sağlanması ve bu anlayışın yerleşmesi için uğraşılarımızı sürdüreceğiz. Bunu sadece yerel yönetim için değil kamu yönetimiyle ilgili bütün kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarımız için talep etmeye devam edeceğiz. Atacağımız önemli adımlardan biri de yerel yönetim bütçesinin katılımcı süreçlerle yapılması ile stratejik plânlama süreçlerine halkın katılımını ve katkısını sağlamak olacaktır. Seçim sonrasında 5 yıl boyunca Belediye başkanını ve belediye çalışmalarını “Çanakkale Kenti Seçmen Beyannamesi”ne bağlı kalarak izleyeceğiz ve değerlendireceğiz. Değerlendirme sonuçlarını da kentle paylaşacağız. Şimdiye kadar adaylardan yalnızca Ülgür Gökhan bu beyannameye uyacağını taahhüt etti. Diğer başkan adaylarından da bu taahhütü duymak isteriz.